18 Ekim 2008 Cumartesi

İhraç fazlası sanat ihtiyacı



10 Ekim’de açılacak olan Outlet, Azra Tüzünoğlu’nun marifeti. Mekân, sıkışan güncel sanat ortamına bir yörünge kazandırma niyetinde.
FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜN


NİGAR AVŞAR (Arşivi)
Sanatın outlet’i olur mu?
Haftaya Tophane’de açılacak olan sanat üssü Outlet, bulunduğu mahalleyle soluk alırken, camianın kıyısında duran sanatçılara da hayat öpücüğü verecek. Söz, kurucu Azra Tüzünoğlu’nda...
Beyoğlu’ndan Fındıklı’ya inen yokuşlar sanatın güzergâhında önemli duraklar haline geldi ne zamandır; Fındıklı’da İstanbul Modern, Tophane’de Tütün Deposu, Karaköy’de Hafriyat derken, şimdi Tophane’yi kesen Boğazkesen Caddesi, ‘İhraç Fazlası Sanat’ altbaşlığındaki Outlet’e ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.Outlet, Radikal Cumartesi ve güncel sanat dergisi Art-ist’e yazdığı sanat kritikleriyle tanıdığımız Azra Tüzünoğlu’nun marifeti, aylarca süren meşakkatli bir çalışmanın ürünü. İddialı bir yapım Outlet; her şeyden önce sıkışan güncel sanat ortamına bir yörünge kazandırma, genç sanatçıyı, kıyıdaki sanat üretimini izleyiciyle buluşturma derdinde.10 Ekim’de kapılarını açacak mekân, sanatçı Merve Şendil’in Jean Luc Godard’ın ‘Alphaville’inden ödünç aldığı, ‘Normal Olmayı Reddediyorum!’dan hareket ediyor ve ilk serginin adını da aynen koyuyor: ‘Normal Olmayı Reddediyorum!’. Fikret Atay’ın ‘Theorists//Teorisyenler’, Bashir Borlakov’un ‘Hemşire’, Burak Delier’in ‘KontraAtak’, Servet Koçyiğit’in ‘Motherland’ ve ‘Shake It Till Drops’ ve Cengiz Tekin’in ‘Stratejik Analiz Dersleri’yle sergi 20 Kasım’a dek Outlet’te. Azra Tüzünoğlu’yla Outlet’in Tophane’deki macerasını, ezberi şaşan mahalleliyle tecrübeyi ve güncel sanatın ihtiyaçlarını konuştuk.
Outlet’in muradı ne?
Outlet, Türkiye’deki sanat ortamına bir canlılık kazandırma girişimi. Güncel sanat ortamının sıkıştığı bir alan var. O alanı genişletmek gerekiyor; tekelleşmiş yapılarla, kurumsallaşmış yerlerle değil de, daha küçük, parçalı, farklı işler yapacak insanlarla olacak bu dönüşüm. Burayı da öyle bir alan olarak kurgulama arzusundayım. Bizim niyetimiz, hem böyle yeni bir alan açacak, zemin üretecek bir oluşumu başlatmak, hem de sanatçılar için bir destek noktası olabilmek. Hem bir mahallede ürettiğini bilerek hem de illa bu mahalleye özgü üretimler yapma peşine de düşmeden, geniş düşünen, ama nerede olduğunu da bilen bir hareket alanı yaratmakla ilgileniyorum.
Sıkışan sanat alanından sıyrılıp kitlelere ulaşmak gibi bir niyetiniz olduğunu da okuduk. Kitle tahayyülünüz ne?
Elbette buraya sanatsever kitle gelecek. Onlara gelmeyin diyemeyiz, gelmeliler de. Sanatın o 200 kişilik cemaatinden daha geniş bir alana yayılmakla ilgileniyorum. Bu nasıl olacak? Bu sizin yaptığınız işle alakalı. Biz burada beş-altı aydır çalışıyoruz. Önce komşularla başlayan bir ilişkimiz oldu. Köşede kahvecimiz var, buraya ilk geldiğimizde gökten inmiş gibiydik. Henüz açılmamış olmamıza rağmen merak ediyorlar, yardım ediyorlar, sandalye taşınıyor, birlikte iş yapıyoruz... Böyle başladık; şimdi mesela öğrencilerle ilişki kurmakla ilgileniyoruz. Günümün önemli bir kısmını öğrencilerle konuşarak, yeni sanat yapan insanlarla yatay bağlantılar kurarak harcıyorum. Bunun da çok önemli geri dönüşleri olacağını düşünüyorum.
Outlet’in ihtiyaç belirlemek gibi bir gündemi var. Güncel sanat ortamının ihtiyaçları neler?
90’lardaki dert: Sanatçının burada varlığı yok gibiydi, sanat ihraç ediliyordu. Outlet’e ismini veren de bu. Tüm bu üretimler geri döndüğünde gösterilecek alanı da yoktu ya da çok dardı. Bir bienal vardı, az sayıda küratörün yaptığı sergilerde ya vardınız ya da yoktunuz veya tamamen dışarısındaydınız. Bir yandan da dışarıya doğru üretme meselesi nüksediyordu. 2000’lerde de büyük banka galerileri, müzelerin açılmaya başlamasıyla, daha oturaklı, bürokratik kuralları olan ve büyük sermayenin yönlendirdiği mekânlar ve sergiler açıldı. 90’larda sanatçılar arasında birlikte hareket etmek varken, 2000’lerde bu çözüldü ve daha bireysel bir sanatçı profili ortaya çıkmaya başladı. Şimdi de star sanatçılara doğru gittiğimiz bir dönemdeyiz. İki kutup var: Birincisi, kurumsal-ağır işleyen mekânlar, ikinci kutup inisiyatifler, küçük oluşumlar... İki kutup arasında derin uçurumlar var ve ara alanlarımız az, enstitüler, galeriler yok. Sürekli üretim yapan, yeninin peşinde koşan ve bunları izleyiciyle buluşturmayı dert eden alanlar boş...
Güncel sanat izleyicisinin profili ne? Kim bu izleyici?
Herkes olabilir. Güncel sanat güncel olanla, tam da sokaktakinin derdiyle, politikayla, ekonomiyle ilgileniyor. Yeni medyayı da kullanıyor. Bütün bunların anlaşılmaması abesle iştigal. Bu fazlasıyla karşılaşmakla alakalı. Daha fazla noktada karşılaşılırsa iletişim kurulmaya başlayacak. İnsanın ilgisi şöyle uyanıyor: Önce bir şeyleri görüyorsun, anlamasan da gördüğün şeyle başlıyorsun, sonra o gördüklerinle aynı aileden farklı şeyleri o kadar çok görmeye başlıyorsun ki, ‘Bu ne’ diye soruyorsun. Ondan sonra anlam, etki, tepki, zevk, bilgi ilişkisi başlıyor. Yaygınlaştırmakla ilgisi var. Dolayısıyla bu konuda umutsuz değilim.
Outlet’in Tophane’de açılması bu anlamda önemli bir tercih, öyle mi?
Bu sadece sanatçıyla, galeriyle ya da müzeyle ilgili değil, aynı zamanda izleyiciyle de ilgili. Önce arzunun oluşması gerekiyor. Bu istek paraşütle de inmez kimseye. Ya sanatçı, ya sergi, ya konu, ya enerji bilemiyorum, bir şey yakalayacak, çekip kolundan bakmaya zorlayacak. Bunun yollarını da deneyeceğiz. İlk sergide Fikret Atay’ın işini gösteriyoruz: Mardin’le Batman arasında bir yaz Kur’an kursundaki ezber yapan insanlar var videoda. Sahne şu: Bir büyük salon, herkesin ayakları çıplak, zaten ayak hizasından çekilmiş görüntüler, sadece gövdeleri gözüküyor ve insanlar aşağı yukarı, ellerindeki Kur’an fasikülleriyle yürüyüp ezber yapıyor... Bu işi izlerken karşısında duramıyorsun. O videonun karşısında yüzleşmek, ne hissettiğinin hesabını vermek zorundasın. 1 Mayıs 2008’de çekilmiş... Ben defalarca izledim, bütün bu çevrenin entelektüelleri de izleyecek, ama bu sokakta Kadiriler Tarikatı yaşıyor. Onlar da başka türlü bakacaklar. Ama sonuçta aynı videoyu izleyeceğiz! En önemli işim onları içeri sokmak. İşte geniş kitleler için bir adım.
Altı ay öncesine kadar Tophane sizin için nasıl bir yerdi?
Tophane bildiğim bir yer değildi. Tütün Deposu’na, bu yokuştan inip İstanbul Modern’e, Karaköy Hafriyat’a gidip geliyorduk. Ama burada olduğun zaman burasının bir mahalle olduğunu görüyorsun. Beyoğlu’ndan da izole bir yer. Burada başka bir hayat var, birçok insanın İstiklal Caddesi’yle hiçbir ilişkisi yok. Homojen bir yapısı da yok. Çok farklı gruplar, etnik kökenleri farklı insanlar yaşıyor. Yavaş yavaş da değişiyor. Beyoğlu’na bu kadar yakın olup, bu kadar ucuz olan ve aynı zamanda mutenalaşmamış bir yer Tophane...
Azra Hanım’dan ‘Abla’ya geçtiniz mi mahallede?!
Abla durumu var tabii! Buradaki insanlara benzemiyorsun ama ablasın işte... Bir gün mahalleli kızlar asistanımı görmeye geldiler! Asistanım sarışın, mavi gözlü, 1.85 boyunda; pembe tişört giyip kısa şortuyla çalışan genç bir erkek. Kızlar hayretle pembe tişörte bakıyorlar. Kodlar bozuldu, ezberleri şaştı. Bir erkek pembe tişört giyiyor, ama babası, abisi giymiyor... Olabildiğince onları rahatsız etmeden çalışmak, diğer yandan kendim olarak kalma niyetindeyim. Açılışı eylülde yapacakken, Ramazan diye 10 Ekim’e erteledik. İçki verdiğimiz zaman mahallelinin rahatsız olmasını istemedim. Onlara saygısızlık etmiş olurduk...