Ferhan İstanbullu
İşin başında Ömer Koç’un olması sebebiyle açılmadan efsaneye dönüşen, şehrin çağdaş sanat baronlarının dedikodusunu yapıp merakla beklediği mekan; Arter, nihayet açıldı. Burası Vehbi Koç Vakfı’nın bir projesi ve Türkiye’deki sanatsal üretime ve sunum imkanlarına katkıda bulunmak için açılmış yeni bir alan. Burada özel koleksiyon ve arşivlerden oluşturulacak sergilere yer verilecek, uluslararası kurumlarla işbirliğiyle düzenlenecek ortak yapımlara ve uluslararası sergilere ev sahipliği yapılacak.
Bu, sadece bir ‘başlangıç!’
Arter’in 19 Eylül’e dek açık kalacak ilk sergisi ‘Starter’, Vehbi Koç Vakfı’nın çağdaş sanat koleksiyonuna geçtiğimiz üç yıl içinde kazandırılan yapıtların bir bölümüyle oluşturulmuş. Bu serginin küratörü, koleksiyonun oluşturulmasına danışmanlık da yapan Rene Block. Sanatseverler bu ismi, küratörlüğünü üstlendiği 1995 İstanbul Bienali’ninden de hatırlayacaktır.
‘Starter’ sergisinde 1960’lardan günümüze çağdaş sanat alanında Türkiye’de ve uluslararası ortamda gerçekleştirilmiş 160’tan fazla yapıtı görme imkanınız mevcut. Serginin ‘Starter’ başlığının harika bir de logosu var. Ünlü Amerikalı kaligrafi ustası Tony Di Spigna ile çalışılmış. Fikir, grafiker Esen Karol’dan gelmiş. Karol, bu başlığı restoran mönülerinde yer alan ‘başlangıçlar’dan esinlenerek yaratmış. Ömer Koç, sergi katalogunda yer alan sunuşunda Arter’in bir müze olmadığını kalın kalın çizerek “Arter, gerçekleştireceği etkinliklerle Vehbi Koç Vakfı’nın ileride kurmayı hedeflediği müze kompleksi için bir araştırma ve laboratuvar ortamı da sağlamış olacak” diyor. Kurumun kültür sanat danışmanı Melih Fereli ile sergiyi gezerken Vehbi Koç Vakfı müze kompleksi için mekan arayışlarının hummalı bir biçimde sürdüğünü öğreniyorum. İşte, aralarında fısıldaşmayı pek seven çağdaş sanat sahnesinin oyuncuları için yeni bir ‘sohbet’ malzemesi daha!
En çok hangi eserleri sevdim?
‘Starter’ sergisinde burjuva toplumuna ironi ve alayla yaklaşan pek çok eser sergileniyor. Ben en çok üst orta sınıf evlerin statü sembollerinden sayılan piyanoya ‘saldıran’ işleri sevdim. Üstelik sergide bu tatta çok iş var! Besteci ve piyano virtüözü Carlos Santos ile John Cage gibi besteci-sanatçıların bu enstrümanla yaşadıkları sevgi-nefret ilişkisini ele alan eserleri, çok çarpıcı. Bir de çalışmalarını merakla takip ettiğim Türk sanatçı Cevdet Erek’in sürprizli işini anmak isterim. ‘SSS-Sahil Sahnesi Sesi’, alelade bir halının üzerinde sanatçının direktifleri doğrultusunda ellerinizi sürtmeniz ve kendi müziğinizi yaratmanız üzerine... Bir diğer bizden sanatçının; Cengiz Tekin’in ataerkil toplumu eleştiren bir çalışması da aklımda yer etti. ‘Sakin Durum’ adlı fotoğraf, babanın hem koruyan hem de baskı kuran rolünü espirili hem de hüzünlü bir dille hissettirmeyi başarıyor.
Kusursuz bir pazar günü nasıl geçer?
Modacı Özgür Masur yanıtlıyor...
“Kusursuz bir pazar dendiğinde aklıma ilk gelen tatil oluyor. Ne kadar yoğun olursam olayım, kendimi ödüllendirmek için pazar günümü sadece kendime ve sevdiklerime ayırıyorum. Güne geç başlamak, nerede olursa olsun mutlaka sevdiğim birkaç arkadaşımla birlikte pazar kahvaltısı yapmak ve sohbet... Belki çok yorgun değilsem İstiklal’de ya da sahilde insanlara karışıp yürümek, küçük dükkanlardan alışveriş, akşam eve gelmeden önce seansını yakalayabildiğim güzel bir sinema filmi ve ardından eve dönüş... İşte benim için kusursuz bir pazar böyle geçiyor.“
http://cadde.milliyet.com.tr/2010/03/04/YazarDetay/1241437/Arter_in__baslangic__mOnusu